22 Eylül 2015 Salı

YATIRIM FIRSATLARI (1)

Neredeyse her gün aynı soruya birkaç kez muhatap oluyorum: “Neye yatırım yapalım?”
Çoğu zaman aşık olunacak dilber yanıbaşınızdadır da gözünüz onu görmez. Ufka diktiğiniz gözlerle sevgiliyi arar durursunuz. Memleketimin ahvalini biraz böyle görüyorum.
Yatırım için neler gerekir diye sorsak ve buna verdiğimiz cevaplardan yola çıkarak güzel şehrimizde neye yatırım yapabileceğimizi sorgulasak diyorum.
Yatırım için neler gerekir?
Önce bir “Girişimci” lazım.
Bir mal veya hizmete zaman, mekan veya fayda bakımından değer katacak bir proje lazım.
Mal veya hizmeti üretim maliyetlerinin, hammaddelerin, ara ürünlerin ucuza temin edilebilmesi lazım.
Sonra “Sermaye”…
Projenin hayata geçirilmesi, uygulamaya konulması için yönetici ve çalışanlar lazım.
Değer katılmış mal veya hizmeti karlı fiyattan satacak Pazar lazım.
Pazara çıkıp bu mal veya hizmeti satmak lazım…
Şimdi yukarıda saydıklarımızı tek tek analiz edelim. Bu memlekette girişimci var mı? Var. Sermayedar var mı? Var. Henüz aile şirketleri düzeyindeki KOBİ’lerimizin öyle çok fazla profesyonel yönetici eksiği de olmuyor. Çalışan konusunda güzel Şehrimizden destek bulamazsanız, çevre iller hemen imdada yetişiyor zaten.
1-      Peki, “proje” hazırlamak için altyapısı olan yatırım konusu nedir? Hangi konularda Elazığ için üretilmiş yeteri kadar istatistiki veri, testler, analiz sonuçları, fizibiliteler, geçmiş tecrübeler bulabilirsiniz? Ya da, hangi mal veya hizmet için bu verileri sıfırdan oluşturabilirsiniz? Bunlara verdiğiniz cevapları not edin.
2-      Ucuza mal etme konusuna gelince; öyle mal ve hizmetler düşünün ki, toprak, su ve hava kanalıyla üretilsin. Bu topraklara Allah Vergisi olsun. Bol bulunsun ya da kolaylıkla bollaştırılabilsin. Bunlara verdiğiniz cevapları da not edin.
3-      Şehrimizde ya da dışarda pazarı olan mal ve hizmetleri bulalım şimdi. Projelendirme ve maliyetlerle ilgili sorulara verdiğiniz cevaplardaki mal ve hizmetlerden hangilerine ilimiz içinde veya dışında iyi bir pazar var? Karlı bir fiyattan satışa sunmak mümkün mü? Bunlara verdiğiniz cevapları da not edin.
4-      Son olarak, pazarının var olduğunu tespit ettiğiniz mal ve hizmetlerden hangilerini nakledebilecek, satabilecek, satış sonrasını destekleyebilecek imkanlar var? Bunlara verdiğiniz cevapları da not edin.
Evet, yukarıdaki dört paragraftaki sorulara verdiğiniz cevapları alt alta yazın, dördünde de var olan bir mal veya hizmet varsa, işte “Neye yatırım yapalım?” sorusunun cevabını buldunuz demektir.
Ben kendi cevaplarımı sıralayayım:
İlk soru için; yer altı kaynakları, su ürünleri, tarımsal üretim, hayvansal üretim, süt, yumurta, işlenmiş et ürünleri, işlenmiş süt ürünleri, işlenmiş meyve ve sebze, dericilik, plastik, yapı malzemeleri, tarım makineleri imalatı, un, gübre, yem…
İkinci soru için; et, süt, yumurta, krom, mermer, bakır, kurşun, çinko, demir, manganez, şelit, florit, kireçtaşı, biber, kayısı, üzüm, kiraz, elma, vişne, dut, alabalık, kerevit, peynir, yoğurt, ayran, yağ, bal, işlenmiş et ürünleri, işlenmiş meyve, pestil, orcik, pekmez, lojistik, nakliye, depolama…     
Üçüncü soru için; hayvansal ürünler, tarımsal ürünler, madenler, su ürünleri, işlenmiş meyve ve sebzeler, işlenmiş et ve süt ürünleri
Dördüncü soru için; hayvansal ürünler, tarımsal ürünler, madenler, su ürünleri, işlenmiş meyve ve sebzeler, işlenmiş et ve süt ürünleri, madenler
Bu cevaplardan yola çıkarsam benim seçeceğim öncelikli yatırım konuları:
Lojistik, depolama, meyve sebze üretimi, meyve sebze işleme, küçük ve büyük baş hayvancılık, et-süt işleme, yumurta, maden üretimi-işleme, su ürünleri üretimi-işleme…
Helva yapacaksam önce un, yağ, şeker varmı, ona bakmalı değilmiyiz…

Elazığ Şehir Gazetesi - 17/09/2015 - Serkan GÜL 




11 Eylül 2015 Cuma

GİRİŞİMCİ Mİ ÇALIŞAN MI?

Yıllar sonra memleketime dönüş niyetim somutlaşmaya başlayınca kısa bir ziyaret gerçekleştirmiştim. Damla Hastanesi hala isim değiştirmemiş, Misland olanca ihtişamıyla şehrin girişindeki yamacı süslüyordu.
Hayal kurmak ile gerçekleri yaşamak çok farklıdır. Bunlar benim için hayal değil apaçık gerçeklerdi. Bu şehirde cevher var diye düşündüm içimden. Hayvancılık İhtisas Organize Sanayi Bölgesini de duyunca kararım iyice kesinleşti.
Girişimcilik hayalleri Elazığ’da gerçeğe dönüşüyordu. Bir de dinlediklerim vardı ki; Keban Plastik gibi…
Bir şehrin kalkınmasında rol alacak en önemli aktör “Girişimci”dir. Sermaye ve işgücü önem olarak sonra gelir. Girişimci, sermayeyi ve işgücünü canlandırır, faydalı hale getirir.
İnsanlar yaşamlarını sürdürecek kadar gelir elde etmek dururken farklı fikirlerle daha fazla çalışmak, elindeki sermayesini yeni bir işe yatırmak, riske girmek, iş geliştirmek, marka olmak, resmi prosedürlerle boğuşmak, başka insanları iş sahibi yapmak vs üzerinde fazla kafa yormazlar. Az bulunur böyleleri. Ama bu şehirde bu güzel insanlardan önce yeteri kadar olduğunu sonra ise bolca bulunduğunu farkettim.
Nedenini başka bir yazımızda sorgulayacağımız hazır bir sermaye birikimi göze çarpıyor bu memlekette. Girişimci derseniz, istemediğiniz kadar ve her konuda yatırıma hazır, sürekli araştırma içindeler.
Salça üretimimiz var, Yazılım ihracatı yapıyoruz, sucuk, kavurma markamız var, yorgan imalatı yapıyoruz, stor perde imalatımız var, sünger imal edip bölgeye satıyoruz, ofis mobilyası imal edip ülkeye satıyoruz, plastik boru imal edip satıyoruz, makine imalatı yapan firmalarımız var, yalıtım malzemelerimiz burada imal edilebiliyor, mermer hak getire, vişne marmelatı satan imalatçımız var, ayran markalarımız artıyor, ferforje üzerine büyük imalatçılarımız var, cam süslemede dışa muhtaç değiliz… peki sorun nerede?
Kalkınma için gerekli en önemli aktöre fazlasıyla sahibiz. Ve bu kişiler sadece hayal kurmakla kalmıyor, yatırımları bir bir gerçekleştiriyor. Bu güzel yatırımların fizibilitelerinde en ufak bir sorun görülmüyor. Kazançlı ve sürdürülebilir yatırımlar. Peki ya neden bu güzel şehrin ekonomik refahının artmasında bu girişimler yeterli olmuyor? Neden girişimcilerimiz hep dertli?
Girişimcilerden yükselen bir çok serzenişin arasında dikkatimi çeken ortak bir ses var; “Çalışmak için yeterli insan kaynağı bulamıyoruz.” İnsan kaynakları konusunda tespit ettikleri sorunları, eksikleri benimle paylaştıklarında acı gerçeklerle karşılaşıyorum.
İlk dikkatimi çeken, çevre illerden gelip de bu yatırımlar içinde kendine iş bulabilen ve istikrarlı olarak çalışan insanların sayısı yerel çalışanlardan hiç de az değil. Şehrin sakinlerinden çalışma hayatına atılmak isteyip de mevcut ücret, mesai, yoğunluk, zorluk koşulları altında çalışmak isteyenlerin sayısı yetersiz.
Anlaşılmaz bir durum var karşımızda. Kahvelerdeki doluluk oranımız pek fena değil. Oralar da iş yapacak tabi ki. Çevrenizde işsiz olup iş arayanların sayısını sorsam eminim hepiniz çok sayıda yakınınızı hatırlayacaksınızdır.
Girişimcilerin sorunlarından birisi de şu: “Çalışanımız işe girmek için uğraşıyor, işe girdikten sonra karşısına çıkan ilk zorlukta işten çıkıyorlar”. Ne kadar doğru bu serzeniş? Araştırmalıyız. İşten ayrılmak, ücretsiz kalmayı göze almak adına işi beğenmemek için çalışanın alternatifleri olmalı. Ya da işverenler diğer illere göre daha zalimane koşullarda işçi çalıştırıyor olmalı.
Yine girişimcilerimizin belirttiği bir diğer sorun: “Çalışmak isteyen birisi işe girdikten sonra patron avantajları talep ediyor. İzinler, mesai gibi konularda karşılanamaz taleplerde bulunuluyor.” Aynı cümleleri burada da söylemek lazım; neden bu esneklikleri talep edebiliyorlar? Her yerde alternatif iş mi var? Ya da işverenlerimiz olumsuz koşullarda işçi mi çalıştırmak istiyorlar?
Ortada bir sorun var, çözümü pek kolay tespit edilecek gibi durmuyor. Gerçeklere bakarsak, çevre illerden gelip bu şehirde düzenli iş bulabiliyorsa insanlar, başımızı ellerimizin arasına koyup bir daha düşünmemiz gerekmez mi?
Bağlarımız, bahçelerimiz dillere destan. Unutmayalım ki Babilin Asma Bahçeleri de öyleymiş. Girişimcilerimiz de çalışanlarımız da bir kez daha oturup düşünmeli. Hatayı kim nerede yapıyorsa, bunun böyle gitmeyeceğini, bölgemizdeki illerin değerlendirdiği fırsatları yıllardır kaçırdığımızı görmeliler.


PARA NEREDE? (3)

“Kapalı Çarşı” bir efsaneydi benim çocukluğumda. Elazığ’ı tarif ederken ilk kullandığım kelimeler arasındaydı. Şimdi düşünüyorum da, çevresindeki şıra meydanı, buğday meydanı vs. ile birlikte şehrin “AVM” siymiş oralar. Ürettiğini satmaya gelen köylünün sabah ilk durağı olan bu alanlardaki esnaf şehrin en şanslı tüccarlarıymış. Alım-satım yapar, bakım-onarım hizmeti verir ciddi gelirler elde ederlermiş.
Şehirde alış ve verişin yapılacağı alanlar o şehrin ekonomisinde paranın yeniden pompalandığı “Kalp” niteliğindedir. Eskiden meydan derdik bu alanlara şimdilerde ise “AVM” diyoruz. Şehir halkının vazgeçilmezlerinin tamamına yakını buralarda satılır ve alınır. Eskiden meydanlar yiyecek-giyecek ağırlıklıyken şimdi AVM’lerde bunlara bir de teknoloji eklendi.
Şehrin gelir kaynakları üzerinde durduk geçen yazımızda. Şimdi de bu gelirin harcanmasındaki detaylara bakalım. Bir gelir kapısı aklımıza gelir belki, belki de bir yol bulur bu paraları şehrimizde daha uzun süre tutmayı sağlayabiliriz;
İnsanlar gelirlerinin bir kısmını mutlaka yiyecek ve giyecek için kullanırlar. En garanti yatırımlardır yiyecek ve giyecek üzerine yapılanlar. Son yıllarda teknoloji de bu mutlaklık içinde kendine yer bulmuş görünüyor. Cep telefonu olmayan birisine ilk tepkimiz sizce nasıl olur…! Evinde televizyonu olmamak! Bilgisayar kullanmayı bilmeyen bir öğrenci…! Vs.
Günlük, haftalık, aylık alışverişlerin çok önemli bir kısmı yiyecek, giyecek ve teknoloji ürünlerine harcanan paralardır. Hane halklarının harcamalarının %20’si gıda, %6’sı giyim, %4’ü haberleşme, %18’i ise ulaştırmaya yapılıyor (Kaynak TÜİK)
Şimdi bu harcamaları şehir esnafına katkısı en az olandan başlayarak ayrıştıralım:
Elektrik, Telefon, İnternet, Tivibu, D-Smart, Doğalgaz gibi harcamalarımız doğrudan şehir dışına çıkan paralardır. Şehirdeki tek bir esnafa dahi gelir olmak nasip olmaksızın kayar gider ilgili kurumların Genel Müdürlüklerinin hesaplarının bulundukları şehirlere.
Son yıllarda kredi borcu ödemeyen yoktur. Ev, araba, düğün borcu derken şimdi de bedelli kredileri eklendi… Kredi ödemelerinin içinde faiz ya da kar payı var ki bu da karşı tarafın yani bankaların geliri olacaktır. Banka müdürleri esnaf olmadığına göre bu harcama da doğrudan şehir dışına çıkan ciddi bir harcama kalemidir.
Şehir halkının önemli bir kısmının kira giderleri var. Bunlar mülk sahiplerinin gelirleri olarak dönüşür ve çok büyük oranda mülk sahibinin banka hesaplarında tasarrufa dönüşür. Yani kısaca doğrudan şehir esnafına bir katkısı çok küçüktür.
Yine önemli bir tutar oluşturan araçlar için yapılan yakıt harcamalarına baktığımızda, istasyon sahibi esnafın geliri olarak % bir kısım şehirde kalır. Gerisi doğrudan şehir dışına akar. Ev ve arabalar için yapılan sigorta harcamaları da aynı.
Ciddi bir harcama kalemi olan araç alışlarından şehre kalan da yine benzer şekilde bayinin karı kadardır.
Teknolojiye yapılan harcamalar da tıpkı araçlar gibi satışı yapan esnafın belli bir oranda geliri olarak şehre girer. Harcamanın büyük kısmı şehri acımasızca terk eder.
Yukarıda geçen başlıklarda şehrimize para kazandırmak için yollar bulmamız çok zordur. Bu harcamalar şehrin gelirini yutan, ekonomisindeki para akışını kesen kalemlerdir.
Yakıt harcamaları dışındaki ulaşım harcamaları kalemine bakalım. Hane halkı gelirinin %18’i buralara gidiyor. İç ulaşım yani minibüs, taksi vs hamdolsun şimdilik yerel esnafça değerlendiriliyor. Dış ulaşımda otogardaki otobüs firmalarının irdelenmesi lazım. Hazar, Murat, Elazığlılar, Lüks Elazığ firmaları hem sayı hem hizmet ağı, hem hizmet kalitesi olarak talebi karşılamalı ki buralara yapılan harcamalar bir müddet daha şehirde kalsın. Hava ulaşımı ve demir yolu ulaşımında şimdilik bu seçeneğimiz de yok.
Sağlık harcamaları da hane halkının ortalama %2’lik gelirini yutuyor. İlaç harcamalarında yerel ilaç üretemeyeceğimiz için şimdilik bu seçenek de dışarda kalıyor ama hastanelerde bir imkan var gibi. Hastanelerin kazançları merkezlerine akar. Yerel hastaneler hizmet kalitelerini ve çeşitlerini öyle ayarlamalı ki sağlık harcamaları da doğrudan şehri terk etmesin.
Eğlence ve kültüre insanlar gelirlerinin ortalama %3’ünü harcıyorlar. AVM’lerde, kafelerde, sinemalarda, tiyatrolarda, park ve bahçelerde vs bu harcamalar yapılıyor. Tatil için, eğlence için şehrin dışına ne kadar çok çıkarsa insanlar o kadar para şehri terk edecektir. İmkanlar sunulmalı ki şehir halkı daha az bir süreyi ve kaynağı şehrin dışındaki eğlencelere ayırsın. AVM istermiyiz, istemezmiyiz bilmem ama, AVM yokken veya seçenekleri yokken insanlar alışverişe Malatya’ya gidiyorsa…!
Bunlar da sınırlı gelir kaydırma seçenekleri olan harcama alanları.
Elimizde ne kaldı dersiniz:
Gıda ve giyim… bir miktar da hizmet… yani eski zamanlara geri döndük gibi. Gıda, giyim, hizmet üretebilir miyiz? Mesela sırtımızı Kayısıya dayayıp Malatya gibi, fıstığa dayayıp Antep gibi, tekstile dayayıp Denizli gibi, pastırma ve sucuğa dayayıp Kayseri gibi, Afyon gibi, tavuğa dayayıp Balıkesir gibi, Büyükbaş hayvancılığa dayayıp Erzurum gibi parayı şehirde daha uzun süre tutabilir miyiz dersiniz?

Toprak var, su var, güneş var, meyve var, sebze var, balık var, koyun-keçi var, sığır-tosun var, tavuk var, ekin var, ot var, çiftçi var… Harput var, Keban var, Sivrice var, Karaçalı var, Kömürhan var, …  biz nereye bakıyoruz?

PARA NEREDE? (2)

Güney çevre yolunu sıklıkla kullanıyorum. Bağlantı yollarının stabilize halini bile sayısız kez kullanmışımdır. Nefes aldı şehrin güney kısımları. Kuzey çevre yolunun yapılacağı duyumları bir kez daha su serpiyor yüreğimize. Bir sorun yumağı daha çözülecek şehrimin…
Peki, insanların, araçların ulaşımını rahatlatan şehrimin para akışı da bu kadar rahat mı? Şu soruyla başlayalım: şehre para nerelerden giriş yapar?
Üretici sattığı üründen (Mal veya hizmet) para kazanır.
İşçi çalıştığı üretim işletmesinden aldığı ücretle para kazanır.
Memur aylık maaşı ile gelir elde eder.
Rantçı bankadaki parasının getirisiyle gelir elde eder.
Öğrenci ailesinden gelen katkıyı, burslarını gelir olarak kullanır.
Kamu kurumları hazineden gelen ödeneği, desteği, hibeyi şehir ekonomisine aktarır.
Tüm bu para giriş kanalları bir şehir için kan dolaşımı kadar önemlidir. Üretici için çevre yolu demek; Meyve Sebze Hali, Organize Sanayi Bölgesi, Galericiler Sitesi, Ticaret Borsası, Hayvan Pazarı, Buğday Borsası demektir. Ürettiği ürün için Pazar riski, fiyatlama riski, tahsilat riski, nakliye sorunları, depolama sorunları, lojistik ihtiyaçları, üretim/tüketim zaman uyumsuzlukları, hammadde temin belirsizlikleri, kalifiye işçi temin etmede karşılaşılan zorlukların giderilmesi gibi unsurlar üreticinin rahat hareket etmesini ve daha yüksek gelir elde etmesini sağlayacaktır. Organize sanayi bölgesi nerede? Ulaşım nasıl sağlanıyor? Kaç tane büyük ölçekli profesyonel çalışan soğuk hava depomuz var? Lojistik firmalarımızın sayısını araştırdınız mı? Meyve sebze halinde depolama koşulları ne durumda? Hayvancılık OSB’de üretilen ürünlerin çeşitliliği yeterli mi? Mobilya OSB’miz var mı? Gıdada ürettiğimiz ürünlerin % kaçını işleyebiliyoruz?
Üretici için bankacılık işlemleri, para akışının stabilize yol / asfalt yol / duble yol mahiyetini belirler. Bankacılık işlemlerinden alınan masraflar, işlem hızı, kredi karşılığında istenen teminatların niteliği, kredi çeşitliliği, bölgesel yatırımları fonlayabilecek kredi türleri, bölgesel krizlerde takınılacak kredi tavırları, şube kanallarının konum etkinliği, banka çalışanlarının bölgesel bilgi ve tecrübesi üreticiye olan para akışının hızını ve verimliliğini belirleyecektir. Bankaların girişimcilik veya yatırım şubelerine bakın. 56 banka şubesi var şehrimizde, 40 kadarı merkezde (sayı son zamanlarda değişmiş olabilir). Şube başına 2014 yılı itibariyle 10.000 civarında kişi düşüyor. Bunların kaç tanesi girişimciliği, yatırımcılığı, üretimi doğrudan destekleyebilecek nitelikte bir yapıda ve bu konularda tecrübeli kalifiye personel istihdam ediyor? Ayrıca, Elazığ’da kişi başı ortalama toplam mevduat rakamları 2009 yılında 2.412 TL iken 2014 yılında 4.574 TL olmuş, Elazığ ilinde 2009 yılında kullanılan kişi başına nakdi kredi tutarı 1.900 TL civarlarında iken 2014 sonu itibariyle kullanılan toplam nakdi Kredi tutarı 7.792 TL olmuştur. (Kaynak Fırat Üniversitesi Harput Araştırmaları Dergisi Cilt: II, Sayı:1, Elazığ, 2015). Kredilerin çok önemli kısmı tüketici kredileri olup yatırıma aktarılan tutarın ise tamamına yakını enerji sektörüdür. Yani bankalar ya tüketimi doğrudan desteklemiş ya da devlet destekli bir sektörü, hiç riske girmeden desteklemiştir.
Çalışanlar için ilk sorulması gereken istihdam durumudur. Çalışmak isteyip de mevcut ücret seviyesinde iş bulamayanların sayısı ne kadar fazla ise şehre giren para o kadar azalacaktır. Ücret geliri olmayan bir işçi hemşehrimizin şehir içindeki tüketime de katkısı azalacaktır. Çalışanlar için bir diğer sorun mevcut işler için yeterli iş tecrübeleri olmaması nedeniyle işsiz kalabilmeleridir. İŞKUR gibi kurumların bu sorunu zamanında ve iyi analiz ederek çözmesi sadece iş sahibi yaptığı hemşehrimize değil tüm şehrin ekonomisine, para akışına olumlu katkıda bulunacaktır. İŞKUR ve Belediyemizin gayretleri hangi iş kolunun kalifiye çalışan ihtiyacını giderebiliyor? Yoksa il dışından, hatta ülke dışından çalışanlar mı getirtiyoruz.
Memurlar ve kamu çalışanları için iş tercihi şansı pek yoktur. Şehir tercihi yaparlar. Neden Elazığ? Yeteri kadar sağlık imkanı varsa, yeteri kadar eğitim olanağı sunabiliyorsanız, ikamet edilecek uygun mahalleriniz oluşmuşsa, sosyal alanlarınız, sinema, tiyatro, alışveriş olanaklarının yeterliliğini sağlayabildiyseniz tercih edilirsiniz. Yazın ve baharın keyfini bahçelerimizde çıkarırken Elazığ dışından gelip burada görev yapan kamu çalışanlarının bahçeleri olmadığını unutursanız bir Kültür Park yapmak çok geç aklınıza gelecektir. 
Ranttan elde edilen geliri de hesaba katmalıyız. Faiz olur, kar payı olur, kira olur. Burada hassas soru şu? Rantçının elde ettiği gelir yeniden bankaya mı yatıyor? Sanırım cevabı bizim şehrimiz için evet.
Kamu kurumlarının ödenek ve desteklerinden taze ve zahmetsiz para akar şehirlere. Gelen ödenek harcanırken şehir esnafı, tüccarı rahat nefes alır, taze para girer şehre. Bu ödenek ve destekler doğru kişilere ve zamanında aktarılırsa taze kan olur şehir ekonomisine. Son dönemde 100 milyonlarla ifade edilen hibeler aktı şehrimize.
Bir şehir için gelir kanalları çok daha çeşitlendirilebilir elbette. Başlıcalarına değindik. Her birini şehre pompalanan taze kan farzedelim. Önce bu taze kanın şehre ulaşmasını kolaylaştıracak yollar üzerinde durmalıyız. Bu yolları çevre yollarında olduğu gibi kolaylaştırırsak şehre girecek paranın kendiliğinden artmaya başlayacağını göreceğiz.

Bir şehre çok para girmesi tek başına yeterli olmayacaktır elbet. Sonraki yazımızda da şehre girişi sağlanan paranın tüketim tarafına bakacağız. Çünkü Şehrin gelir seviyesini kalıcı olarak arttırabilmek için, yukarıda başlıcalarına değindiğimiz gelir sahiplerinin harcamalarının mümkün olan en yüksek oranda yerelde yapılmasını sağlamamız gerekiyor.

PARA NEREDE? (1)

Merhaba güzel şehir.
Merhaba güzel şehrin yeni gazetesi.
Biz sende yüreğimizden bir parça bırakarak adımladık tüm yurdu, tüm avrupayı, tüm dünyayı. Adımlarımız döndü dolaştı, yine sana taht kurdu ey güzel şehir.
Bir şehir için en az güzel olmak kadar önemlidir güzelliğini koruyabilmek…
Bir şehrin, hele böyle güzel bir şehrin yaşamak için neden daha az tercih edildiği başta o şehrin sakinlerince sorgulanmalı değil mi? Nerede hata yapıyoruz? Bu soruyu sıkça sordum kendime ve bulduğum cevaplardan en önemlisiyle başlamak istedim: Şehrin iktisadi damarlarında dolaşan Para Nerede?
Bir şehrin yolları düzgün olursa ulaşım daha kolay ve hızlı olur. Aynen öyle de bir şehirde paranın dolaşım kanalları çok önemlidir. Tek tek planlanmalı ve şehirde dolaşan her bir kuruş için “Bu kuruşu nasıl şehir ekonomisine kazandırabiliriz?” sorusu sorulmalıdır.
Önce şu tabloyu inceleyelim: 1990 yılında 272 bin olan nüfusumuz 2007’de 541 bin ve 2014’e geldiğimizde 568 bin. Bize yakın illere baktığımızda üzücü bir tablo karşımıza çıkıyor:
Erzurum 1990 yılında 274 bin olan nüfusunu, 2014’te 763 bine çıkarmış, Diyarbakır 1990’da 472 bin olan nüfusunu 2014’te 1 milyon 635 bine çıkarmış, Malatya 1990’da 330 bin olan nüfusunu 2014’te 769 bine çıkarmış, Gaziantep 1990’da 422 bin olan nüfusunu 2014’te 1 milyon 889 bine çıkarmış, Bingöl 1990’da 95 bin olan nüfusunu 2014’te 266 bine çıkarmış.
Evet, yaşamak için güzel ilimiz çevre illere göre daha az tercih ediliyor.  Nedeni şu istatistikte gizli: son bir yıldaki istihdam artış oranında ülke genelindeki sıramız %3,2 ile 50. Ülke geneli ortalama %4,3.
Şehir ekonomileri bölgesel yapıdadır. Havaalanı, üniversite, büyük kamu yatırımları, iletişim merkezleri, barajlar, alışveriş merkezleri, organize sanayi bölgeleri ne kadar etkilerse bir şehrin ekonomisini, buralarda el değiştiren paranın gittiği yer de o kadar etkiler.
Her alış verişinizde ödediğiniz para mal veya hizmet aldığınız kişinin geliri olur, yani başka bir Şehir sakininin. Alışveriş yaptığınız yer kazandığı parayı yine bu şehirde harcarsa işte o zaman aynı miktardaki para ikinci kez bir başkası için kazanç olur. Yok eğer kazandığı parayı Elazığ dışında harcarsa işte o zaman kazanç zinciri kırılmış olacaktır.
Kendini besleyen ekonomik halkalara ihtiyacımız var. Paranın akış kanalları otoyollar gibi, birbirine bağlantıları çok dikkatle hesaplanıp Elazığ ekonomisine yön verilmeli. Parayı kontrol eden, parayı şehrinde en fazla süre tutabilen iller kalkınıyor.
Şehrimize yapılan her yatırımı saygıyla karşılıyoruz, ama hepsini kazancını aktardığı yer olarak sorgulamalı değil miyiz? Şehrimizdeki öğrencilerin, memurların, işçilerin, turistlerin, yurt dışındaki işçilerimizin, esnafın, sanayicinin harcadığı para nereye akıyor? Ne kadarını Elazığ’ın ekonomisinde tutabiliyoruz?
Gıda, giyim, eğlence, sağlık, ev eşyası, eğitim, ulaşım, haberleşme harcamalarının ne kadarını yerel aktörlerimiz üretiyor veya ticaretinden doğrudan para kazanıyor, bunu sorgulayarak paranın akışını tespit etmeliyiz. Gıda alışverişlerimizde harcadığımız paralar şehrimizdeki çok sayıdaki ulusal marketçe İstanbul’a aktarılıyorsa, en basit sebze meyveyi bile başka illerden getirtip satın alıyorsak, giyim alışverişlerimizde harcadığımız paralar Elazığ’daki banka şubelerince doğrudan İstanbul’daki hesaplara akıyorsa, otogardaki-havaalanındaki ulaşım ağında harcadığımız paralar Elazığ’ımıza hiç uğramıyor, sadece egzoz dumanını bırakıyorsa; kendimize ait mobilya markaları şehrin en dışında kendine yer bulabiliyor, her mobilya alışverişimizde Kayseri’ye, Ankara’ya tonlarca para aktarılıyorsa… sağ olsun, yılarını yurtdışında üç beş kuruş kazanmaya adayan halk arasındaki ifadesiyle “alamancılarımızın” da aktardığı paralar yetmez bize ey halkım.
Elazığ’ımızın mal ve hizmet üreticileri, tüccarları, esnafları; neden bu halk sizi daha fazla tercih etmiyor? Sorgulayın kendinizi. Eksiklerinizi bulun, giderin lütfen. Ve ey bu şehrin güzel insanları, yaşamak için buradayız hepimiz, kendimiz/kentimiz olarak güzeliz, kendimizi/kentimizi severek huzur buluruz, kendimizle/kentimizle barışık olarak mutlu olabiliriz. Kentimizden olanı, gerektiğinde “taş basarak yüreğinize”, elimizle tutup kaldırırsak birlikte kazanırız.
Asla bir milliyetçilikten bahsetmiyorum. Ayrımcılık ise kesinlikle değil. Her yatırıma, her esnafa sonsuz saygım var. Ama önce can ey dostlar, önce can. Kendiniz/kentiniz olarak var olamazsanız, güzel şehrinizin çevre komşuların ardında kalışını böyle hazin hazin izlemeye devam ederiz.
Paranın gittiği yerleri takip edeceğiz bu yazı dizisinde. Kaçakları bulup yeni fırsatları sunacağız, hem yatırımcısına hem yetkililere. Haydi rastgele…